Ekmek Kültürü Ekşi Maya Yapımı ve Faydaları

➡️Türkiye, yılda kişi başına 200 kilo ekmek tüketimiyle, Guinness Rekorlar Kitabının 2007 yılı basımında “en çok ekmek tüketen ülke” olarak yer almıştır.

➡️Protein gereksiniminde enerjinin proteinden gelen oranı ile besinin protein kalitesi de önemlidir. Ekmeğin proteinden gelen enerji oranı % 13 ile 15 arasında değişir.

▪️Kepek

Kepek buğdayın dış kabuğunda bulunur. Un eldesi sırasında ayrılır ve lif kaynağı olsa da bazı sakıncaları vardır. Kepeğin içindeki fitat bileşiği parçalandığından mineralleri bağlayıcı etki azalır. Böylece mayalı kepekli ekmek yiyenlerde vücudun minerallerden yararlandığı görülmüştür. Posa sindirim aygıtında enzimler tarafından sindirilemez. Bağırsaklarda belirli bir hacim oluşturarak hareketi sağlarlar. Posası yüksek diyetlerle beslenen topluluklarda kalın barsak hastalıkları ender görülürken, posası düşük besinlerle beslenen batı toplumlarında önemli sağlık sorunları görülmektedir. Kepekli ekmeğin enerji değeri düşüktür ve insana doygunluk verir. Bu nedenle kilo almak istemeyenlerle zayıflamak isteyenlerin beyaz ekmek yerine kepekli ekmek veya tam bugday unundan yapılan ekmeği yemesi tavsiye edilebilir.

🧂 Tuz

Tuz ekmeğe lezzet katmanın dışında maya aktivitesine yardımcıdır ve tuzlu ekmeklerin küflenme süresi daha uzundur.

Gelelim konunun en can alıcı kısmına: Maya

Saccharomyces cerevisiae ekmek mayasındır. Canlı bir organizma olan maya, fermantasyonu sağlayan esas unsurdur.  Fermantasyon sırasında meydana gelen karbondioksit, hamur içerisinde birikerek unun kabarmasını meydana gelen alkoller, aldehitler, ketonlar ve organik asitlerde ekmeğin iştah açıcı karakteristik tat ve aromayı kazanmasını sağlar.

Hiçbir işlem yapılmadan kendi haline bırakılmış bir hamur parçası bir süre sonra değişikliğe uğrar. Yumuşar, her yanından kabarcıklaşmalar başlar ve delikler oluşur. Belirgin bir koku salar, tadında da ekşimsi bir lezzet hissedilir. Hamurda görülen bu değişimlerin nedeni un, su ve havadan geçen mikroorganizmalardır. Genellikle bakteri türündeki mikroorganizmaların ortaya çıkardığı bu durum doğal mayalanmadır. Tadından dolayı elde edilen bu ürüne ekşi maya da denir.

1.Ekşi maya kullanımının geleneksel maya kullanımına göre bazı artıları vardır. Ekşi fermentasyon folat düzeyinin artırır.

2.Ekşi mayalı ekmek ürünlerinin glisemik indeksi daha düşüktür. Kan şekerini daha kontrollü yükseltir. Daha uzun süre tokluk hissi sağlar.

3.  Sindirimi daha kolaydır.

4.Ekşi maya hem prebiyotiktir hem de probiyotiktir yani simbiyotiktir. Prebiyotik özelliği sayesinde  bağırsaktaki yararlı bakterilerin büyümesini olgunlaşmasını ve bağırsaklarımız için daha iyi hale gelmesini sağlar.

Peki nasıl ekşi maya yapabiliriz?  Ekşi mayayı tutturmak her zaman kolay olmayabilir. Benim merakım uzun süredir devam ediyor ve 3.denememde başarılı oldum. Eğer bu kadar uğraşmak istemiyorsanız çevrenizde edinebilir veya satın alabilirsiniz.

Ekşi maya emek ister.

Klasik Ekşi Maya Yapımı

✔️2 yemek kaşığı istenilen un ( burada siyez unu tam buğday unu çavdar unu veya bunları karıştırarak kullanabilirsiniz kullandığınız una göre aroma değişecektir. Korkmayın hep başladığın unla da devam etmek zorunda değilsiniz)

✔️2 yemek kaşığı içme suyu

Tüm malzemeler bunlar. Eğer isterseniz üzüm (üzüm kabuğunda da S. cerevisiae bulunur) veya nohut (oligossarit içeriğiyle fermentasyonu hızlandıracak) da ekleyebilirsiniz. Uygun bir kapta malzemeleri güzelce karıştırıyoruz ve üstünü tam kapatmadan güneş görmeyen bir yerde bekletiyoruz. İlk günler günde 2-3 kere besleyebilirsiniz. Besleme aynı malzemelere mayaya tekrar katıp karıştırmakla oluyor. Bazıları beslemeden önce mayanın yarısını atıyor veya kreplerinde hamur işlerinde kullanıyor ben atmadan devam ettim sizin tercihiniz. 8-10 gün boyunca bakterilerimiz oluşup olgunlşaşınca kadar buna devam edeceğiz bu süreçte dikkat etmeniz gereken şeyler

  • Mayanın kokusu ekşi ve biraz da rahatsız edici olacak ☺️
  • Eğer mayanızda kabarcıklar oluşuyorsa işlem başarılı oluyor demektir ne kadar kabarcık o kadar iyi güçlü ekşi maya demek. Mayamız canlanmış
  • Mayanın yerini değiştirmemelisiniz.
  • Eğer yeşil küf görüyorsanız veya fotoğraflardan farklıysa başlat başlamakta yarar var.😕

Benim yaptığım ekşi maya ise biraz farklı ve kolay işi diyebiliriz tek farkı ilk yapımında yarım çay kaşığı instant yani kuru maya ekledim. 3-4 günde istediğim hale geldi kabarcıklar oluştu ve büyümeye başladı. İlk başladığımda günde 3 kere beslediğim de oldu. Ekmek yaptıktan sonra mayamı bir süre kullanmayacağım için mayayı dolaba kaldırdım. Kullanacağınız zaman mayayı dolaptan çıkarın 3-4 saat canlanmasını bekleyin ve ilk beslemesini yapın kullanıma hazır. 👍🏻

Mayamı görmek için beni instagram hesabımdan takip edebilirsiniz. Öne çıkanlarda storylerde güncelliyorum.

https://www.instagram.com/dyt.nidaalagas/

Ayrıca mayanızın ekmek yapımı için uygun hale gelip gelmediği görmek için suda yüzüp yüzmediğine bakmalısınız yüzüyorsa aktiftir ve ekmek yapımı için uygun haldedir.

Ekşi Mayalı Ekmek Tarifim

Bu tarifi denerken ünlü Danimarka ekmeği rugbrødtan esinlendim. Rugbrød pratikteki çavdar ekmeği diyebiliriz ama biraz daha farklı çavdar unu, kırık çavdar çekirdekleri ve ayçiçeği tohumu, keten tohumu veya kabak çekirdeği gibi diğer tohumları içerir. Ekşi mayalıdır ve arpa malt şurubu içerebilir. Gayet dorucu ve besleyici bir ekmektir ve bizim normalde kullandığım keten tohumu, ayçiçek içi gibi malzemeler bolca bulunur.

Rugbrød diliminin üzerine tereyağı sürülerek ve envai çeşit istenilen malzemenin eklenmesiyle hazırlanan açık sandviç smørrebrød de İskandinav mutfak kültürünün bir parçası.

Denemek isterseniz ve hakkında daha fazla şey merak ettiyseniz https://nordiksimit.org/2020/04/nordik-tarif-smorrebrod/ ziyaret edebilirsiniz.

Gelelim benim tarifime

Malzemeler

🥖¼ bardak keten tohumu

🥖¼ bardak kabak çekirdeği içi

🥖¼ bardak buğday rüşeymi

🥖5 yk ekşi maya

🥖¼ bardak yulaf

🥖3 bardak un (yarısı çavdar unu yarısı tam buğday unu)

🥖2 bardak su

🥖1 çay kaşığı tuz

Öncelikle mayayı 2 bardak suda yüzdürerek işe başlayalım. Ardından geri kalan tüm kuru malzemeleri harca ekleyelim biraz yapışık ve yumuşak bir hamur olacak güzelce yoğuralım. İyi yoğurmak glütenin aktifleşmesi için önemli ekmeğimizin iyi bir elastik yapısı olmasını sağlayacak. Bu aşamada katlama tekniğini kullanabilirsiniz. Bu şekilde ekmeğin içinde hava birikecek. Daha ayrıntılı görmek için videolara bakabilirsiniz.

⏰ Ardında hamuru 2 saat bekletiyoruz. 1 saat sonunda da kısa bir yoğurma işlemi yapın yine katlayarak. İstediğimiz şekli ekmeğe veriyoruz.

⏰ Sonrasında hamura hiç dokunmadan uzun bir mayalama sürecine başlıyoruz. İsterseniz normal oda ısısında 4-5 saat bekletebilirsiniz veya buzdolabında bir gece bekletebilirsiniz. Buzdolabında bekleyen ekmek hamurunun lezzeti çok daha iyi olacaktır çünkü maya aktivitesi düşük sıcaklıktan yavaşlayacaktır.

Son olarak ekmeği 180 derecede yanına bir çay bardağı su koyarak pişirmeye bırakıyoruz. Ben daha yüksek sıcaklıklarda da pişirmeyi denedim fakat kabuğunun sertliği ve aşırı pişmiş hali hoşuma gitmedi.

Son yaptığım ekmekte hamur beklediğimden çok daha fazla kabardı ve iki adet ekmek yaptım.

Umarım yazıyı faydalı bulmuşsunuzdur. Deneyeceklere afiyet olsun ve kolay gelsin

Yaptıklarımdan haberdar olmak için beni instagramdan takip edebilir ve sorularınızı sorabilirsiniz. Denerseniz lütfen benimle paylaşın. Sevdiklerinizle mutlu sağlıklı günler dilerim.

Fonksiyonel Besinler

Temel besleyici özelliklerinin ötesinde sağlığımıza olumlu katkıları olan besinlere fonksiyonel besinler adı verilmektedir. Fonksiyonel besinler hiçbir işlem görmemiş doğal bir besin maddesi olabileceği gibi fonksiyonel bir besin ögesi ile zenginleştirilmiş veya genetik mühendislik yöntemleri ile değişikliğe uğramış bir besin de olabilir ve günlük diyetle tüketilir.

Çeşitli besin ve besin ögesinin sağlığımız üzerinde olumlu etkileri, bazı kronik hastalıklardan korunmada ve bu hastalıkların tedavisinde katkıları olduğu gösterilmiştir. Domateste bulunan likopen, balıkta bulunan omega-3 yağ asitleri gibi meyve ve sebzelerle tahıllar, balık, süt ve ürünlerinde fonksiyonel özellikli bileşenler bulunmaktadır.

Düzenli fonksiyonel besin tüketimi kanser ve kardiyovasküler hastalıklardan korunma ve tedavide, sindirim sistemi sağlığının korunmasında, osteoporozun önlenmesi ve göz sağlığının  korunmasında etkilidir. Fonksiyonel besinlerin de diğer besinler gibi mucizevi besin olmadığının farkında olarak günlük diyetimize eklemeliyiz.

Eski Yunan’da sarımsak güç arttırıcı bir besin olarak görülmekteydi ve ilk olimpiyatlarda kullanılmaya resmi olarak izin verilmişti. Bilimsel temelleri bilinmezden çok önce skorbüte karşı limon kullanılmıştır. 1900’lü yılların başlarında Amerika’daki besin üreticileri guatrın önlenmesi için sofra tuzuna iyot eklemeye başlamışlardır ki bu zenginleştirme yolu ile fonksiyonel besin elde etmenin ilk örneklerindendir.

Peki bizim bu faydalardan yararlanmamız için illa içeriğindeki fonksiyonel bileşik ekstrelerini almamız gerekiyor. Cevap hayır. Besinlerden tükettiğimiz kadarıyla bileşenler organizmamızı desteklemek ve hastalıkları önlemek için hazır ve nazır olacaklar.

Biraz da fonksiyonel besinlerden ve bileşenlerinin bizim için faydalarından bahsedelim. Örneğin soğan ve sarımsakta bulunan allilik sülfitler bağışıklık sistemi güçlendirir. Son zamanlarda covid-19 yüzünden bunun önemini hepimiz biliyoruz. Ayrıca sarımsağın  en iyi bilinen etkisi kolesterol düşürmesidir. Klinik çalışmalarda orta derecede kan basıncı düşürücü etkisi saptanmıştır.

Allium ailesinden sebzelerde (soğan, sarımsak, pırasa) selenyum da bulunmaktadır. Selenyum kalp için koruyucudur ve antioksidanların yapısına girmektedir.

Flavonoidler serbest radikal yakalayıcısı olmaları (yani antioksidan), enzim aktivitelerini düzenlemeleri, hücre çoğalmasını inhibe etmeleri, antibiyotik, antiallerjen, antidiyareik, antiülser ve antiinflamatuvar etki gösterirler.

Çözünür lif beta-glukan içeren yulaf unu günde 5-10 gr tüketildiğinde kalp hastalık riski azalmaktadır.

Aşağıya bunları daha detaylı inceleyebilmeniz için bırakıyorum



Prebiyotikler, insan vücudunun sindiremediği bir lif türüdür. Bakteriler ve mayalar dahil küçük canlı mikroorganizmalar olan probiyotikler için besin görevi görmektedirler. Probiyotik, insanlar için iyi olan özellikle de sindirim sistemimiz için önemli olan canlı mikroorganizmalardır. Eğer bir ürün prebiyotik ve probiyotikleri birlikte bulunduruyorsa bu ürün sinbiyotik olarak adlandırılmaktadır.

Prebiyotik Besinler: soğan, sarımsak, yer elması, muz olmak üzere sebzeler, tam tahıl ürünleri, kuru baklagiller

Probiyotik Besinler: yoğurt, kefir, ayran, boza, tarhana, şalgam suyu, turşu, kombucha

Prebiyotik ve probiyotiklerin bağırsaklarımız ve bağışıklığı vücudumuz için önemi çok büyük. Bu konuya ilgiliyseniz size Büyüleyici Bağırsak kitabını öneririm.

büyüleyici bağırsak ile ilgili görsel sonucu

Fonksiyonel Besin Tüketimine Kimler Dikkat Ediyor?

Edirne’de 2014-2015 yılları arasında yapılan bir çalışmada  Fonksiyonel besin kavramından haberdar olup olmama durumu ile fonksiyonel besin tüketme arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Yani fonksiyonel besin kavramından haberdar olan bireyler, aynı zamanda fonksiyonel besin tüketen bireyler oluyor.

Kaynaklar

https://dergipark.org.tr/en/pub/gida/issue/6960/92822

http://hdl.handle.net/20.500.12473/1066

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/79110


Ürün İçerikleriyle İlgili Detaylı Bilgi Edinmenin Yolu: Kliktag

Merhaba, bugün sizlere herkesin işine yarayacağını, faydalı olacağını düşündüğüm bir uygulamadan bahsedeceğim.

Kliktag ürünlerin barkodunu okutarak veya arama kısmında aratarak içeriği hakkında bilgi edinebilir, ne kadar doğal, hangi katkı maddelerini içeriyor, içerdiği alerjen maddeler neler öğrenebilirsiniz. Aklınıza gelebilecek birçok ürün uygulama verisinde mevcut. Ayrıca aynı segmentteki ürünlerin sağlık açısından iyiden kötüye sıralamasını da görebiliyorsunuz. Ne yediğimizi görmek için oldukça basit ve kullanışlı bir uygulama.

Optimal Beslenme

Optimal beslenmede; “minumum hastalık riski, maksimum iyi hal/sağlık dolayısıyla “maksimum sağlıklı yaşam” hedeflenmektedir. Optimal beslenmede diyetin öncelikli görevi, metabolik gereksinimleri karşılayan ve vücudun çalışması için gerekli enerji ve besin ögelerini yeterli miktarda sağlamaktır. Bu diyet aynı zamanda bireye keyif alma duygusunu da vermeli ve formda hissettirmelidir. Formda olmak, optimal sağlık ve kendini iyi hissetme duygusudur. Optimal beslenme alışkanlığı bireye olumlu fizyolojik ve psikolojik etkiler de kazandırır; beslenmeye bağlı sağlık sorunlarının (metobolik sendrom, tip 2 diyabet, obezite PCOS vb) riskini azaltır.

Hareketsiz yaşam; kardiovasküler hastalık ve inmelerden ölümleri iki katına çıkardığı gibi kardiovasküler hastalık, tip 2 diabet ve şişmanlık oluşum riskini de iki kat artırmaktadır.

Optimal Beslenmek İçin Nelere Dikkat Etmeliyiz?

1.Öğünlerinizde Çeşitli Besinleri Tüketin

 Her öğünde dört ana besin grubundan (süt ve ürünleri-et, yumurta, kurubaklagil-sebze ve meyveler-tahıllar) ideal miktarlarda, uygun pişirme teknikleriyle hazırlanıp (ör nemli ısı) tüketilmelidir. Çeşitlilik optimal beslenme ve sağlığın temelidir. Büyüme gelişme, sağlıklı olarak uzun süre yaşamak için 50 ayrı türde besin ögesine ihtiyaç vardır. Bunların kaynağı besinlerdir. Hiçbir besin tek başına vücudun ihtiyacı olan tüm besin ögelerini içermez.

2.Boyunuza Uygun Beden Ağırlığınızı Koruyun

 Bunun için enerji alımınızı enerji harcamanıza eşit olacak şekilde ayarlayın. BKİ (kg/m2 )’ nin 18.5- 24.9 arasında olması önerilmektedir. BKI>21 kg/m2 olması; diyabet (%58), iskemik kalp hastalıkları (%21) ve bazı kanser türlerine (%8-42) neden olur (5). Vücuttaki yağ dağılımını gösteren diğer ölçütler ise bel kalça oranı ile bel çevresidir. Belkalça oranı kişinin bel çevresinin kalça çevresine bölünmesiyle elde edilir. Bel-kalça oranı erkekler için 1.0, kadınlar için 0.8 ve altında, bel çevresi değerleri ise erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cm ve altında olmalıdır

3. Yağ, Doymuş Yağ, Kolesterol Tüketimini Azaltın    

Yağlar midenin boşalma süresini uzatarak acıkma duygusunu geciktirirler ve organları dış etkenlerden korurlar.

Yağ türü olarak zeytinyağı ve diğer bitkisel yağlar tercih edilmelidir. Özellikle aterosklerozdan korunmak, gelişimini durdurmak, ve hastalığın tekrarını önlemek için yağ, doymuş yağ, kolesterol tüketimini azaltmak, tam yağlı süt, yoğurt ve peynir ile kırmızı et ve ürünleri, derili tavuk eti ve sakatatları diyette sınırlamak, yağlı etler yerine yağsız ya da yağı az olanları tercih etmek, bu nedenle özellikle kırmızı et yerine yağı ve doymuş yağı az derisiz tavuk, hindi etlerini ve her türlü balık etini tüketmek gerekir. Ayrıca besinlerin hazırlanması ve pişirilmesinde fazla yağ kullanımını gerektirmeyen yöntemler (haşlama, ızgara, fırında pişirme vb.) tercih edilmeli, etle pişirilen yemeklere kesinlikle yağ koymamalı, yemeklere yağı yakmadan eklemeli, kızartmalardan kaçınmalı, pasta, kek, kurabiye, börek vb. hamur işlerinde çok fazla yağ kullanıldığı için bunlardan mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.

4. Tam Tahıl rünleri, Kuru Baklagiller, Sebze-Meyve Tüketimini Artırın

Tam tahıl ürünleri, kuru baklagiller, sebze ve meyveden zengin diyet; vitamin, mineral, posa ve diğer besin ögesi olan ve olmayan ögeleri içerir. Diyetle alınan antioksidan vitaminler ve antioksidan özellikler gösteren fenolik bileşiklerin en iyi kaynakları sebze ve meyvelerdir.

Yapılan çalışmalar sebze ve meyve tüketimi ile kardiyovasküler hastalıklar, bazı kanser türleri, inme, Alzheimer hastalığı, katarakt ve yaşla ilintili fonksiyonel kayıp riskinin azalması arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu göstermekte, bu etkinin sebze ve meyvelerin içerdiği diyet posası, folat, potasyum ve vitamin C, vitamin E, β-karoten gibi antioksidan vitaminler dışında güçlü antioksidan etkinlik gösteren biyoaktif fitokimyasal bileşenlere bağlı olduğu belirtilmektedir. Bunun için beyaz ekmek yerine tam tahıl ekmeği tercih etmek, bir öğünde et, tavuk, balık, yumurta yenirse, öbür öğünde kuru baklagilleri tercih etmek, her öğünde sebze ve meyve yemeğe çalışmak gerek.

5. Basit Şeker Alımını Azaltmak

Küçük şeker molekülleri vücudumuz tarafında hızla sindirilir. Hızlı sindirim sonucunda glikojen olarak depolanır ve kullanılmazsa yağa dönüşür. Zararlı karbonhidratlar, şekerler genelde işlenmiş gıdalar bulunur. Tatlılar, şekerli mısır gevrekleri, gazlı içecekler, sağlıklı olduğunu düşünerek aldığımız şeker katılmış meyveli yoğurtlar ve işlenmiş beyaz un ile yapılan ekmekler.

Bu gıdalar besin değeri ve lif açısından zengin değildir. Yüksek glisemik indekse sahiptir yani kan şekerini hızlı yükseltip sonrasında açlık hissi oluşmasına sebep olurlar.

6. Tuz Tüketimine Dikkat Edilmeli

Yüksek tuz tüketimi hipertansiyon, osteoporoz ve mide kanser oluşum riskini artırabilir . Bu nedenle tadına bakmadan yemeklere tuz eklemeyin ve fazla tuzlu besinler (soya, ketçap, tuzlanmış kuruyemişler, turşu ve salamura besinler) tüketmeyin.  Tüketilecekse porsiyona dikkat edin.

 Besin etiketlerinde de sodyum ile ilgili bilgileri okumaya özen gösterin. Tuz kullanırken iyotlu tuz kullanın. İyotlu tuz; iyot yetersizliği hastalıklarının önlenmesinde en etkili yoldur. İyotlu tuz; koyu renkli ve kapaklı kavanozlarda, nemli olmayan bir ortamda, ışık ve güneş temasından uzakta saklanmalıdır. Yemeğe pişirme işleminden sonra katılmalıdır.

Günlük tuz tüketimi ( 1 tepeleme çay kaşığı veya 1 silme tatlı kaşığı)5 g’dan az olmalıdır.

7. Su Tüketimine Dikkat Edin

Metabolizma sonucu oluşan zararlı maddeleri ve diğer atıkları yaklaşık böbreklerden 1500 mL/gün, deriden 500 mL/gün, bağırsaklardan 300 mL/gün, solunumla 300 mL/gün olmak üzere toplam yaklaşık 2.5 litre/gün sıvı kaybıyla da vücut suyu dengede tutulur. Aşırı su kaybı tehlikelidir. Bebekler en büyük risk grubunu oluştururlar. Zira vücutlarının su içeriği en yüksek olan yaş grubudur.

Vücuttaki suyun dengesinin yaşamsal önemi vardır, günlük gereksinim 35 mL x vücut ağırlığı (kg) eşitliği ile basitçe hesaplanır.Yani herkes için 2-3 litre su önerisi doğru değildir. Bu kiloya, fiziksel aktiviteye, mevsime göre değişir. Ayrıca çay, kahve, alkol gibi kafeinli içecekler diüretik etkisinden tüketimi idrara çıkma sıklığını artırır, kaybedilen suyun yerine koyulması adına su tüketimi artırılmalıdır. Bu gibi içecekler günlük limite eklenmemelidir.

Su içmek için susamak beklenmemelidir çünkü susama halinde zaten vücudumuz su kaybetmiş ve plazma yoğunluğumuz %1 artmış durumdadır.

8.Alkol Tüketimi

Alkol tüketimi ve kilo kontrolünde birçok insanın inandığı, inanmak istediği bir efsane de “alkol değil alkol yanında tüketilenler kilo aldırıyor”. Elbette tamamen yanlış diyemeyiz fakat alkolün de hiç azımsanacak kalori değeri yok. Gramı 7 kkal olan alkolün aşırı tüketimi özellikle vitaminler olmak üzere dolaylı besin ögesi yetersizliklerine yol açabilmektedir. Sade veya karışım halinde aşırı alkol tüketimi, zaman zaman vücutta sıvı ve elektrolit dengesinin bozulmasına ve ciddi dehidratasyon tablosuna yol açmaktadır.

Alkol tüketimi başta karaciğer hastalıkları olmak üzere; obezite, kardiyovasküler hastalıklar ve bazı kanser türlerinin oluşmasına neden olabilmektedir.

9. Egzersiz

Aktif yaşam şekli yaşam kalitesini artırır. Yetişkinler için haftada en az 5, tercihen 7 gün süreyle en az 30 dakika orta-yoğun fiziksel aktivite önerilmektedir. Gün içinde 2 saatten daha uzun süre hareketsiz kalınmamalıdır.

Gündelik yaşantınızda spor salonuna gitmeseniz bile asansör, yürüyen merdiven yerine merdiven kullanarak; otobüsten 1 durak önce veya sonra inerek fiziksel aktivitenizi artırabilirsiniz.

KAYNAKLAR: Türkiye Beslenme Rehberi TÜBER 2015

Beslenme Prof. Dr. Ayşe Baysal

Optimal Beslenme Prof. Dr. Sevinç Yücecan Hacettepe Üniversitesi-Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü 2008